Şimdi alıyoruz birazdan alacağız haftaya kesin bizde diyerek roma'yı transferinde oyalamamız gerektiğini düşündüğüm futbolcu. Kolorov transferinin acısını çıkartmak gerek.

Eski hali İtalya ligi için idare ederdi. Daha da kariyerli bir isim olabilirdi. Top surebiliyor, çok çalım atan bir oyuncu değil ama sıfıra inebiliyor oradan da asist denemesi yapıyordu. Süratli değil. Sakatlık geçmişi hakkında bilgim yok fakat şu var fenerbahçe'in aradığı bir oyuncu mu? Daha doğrusu ihtiyaç var mı?

Biz gelecek sezon 4-3-3 oynarsak, ki şimdilik öyle görülüyor, kanatlardan toplamda 15'er gol+asist katkısı almamız gerekiyor. Gördük işte vedat bu sezon penaltı falan max 15 attı. hadi kalan maçlarda 5 tane daha attı 20 olsun. Bunu başka başlıklarda değerlendirdim, forvetin 30 atmıyorsa kanatlar ve orta saha eksikleri kapatmalı. Heh işte perotti'den sakatlık yaşamasa dahi senede 4-5 gol bir o kadar da asist desteği ancak gelir.

Yani diyorum ki deniz türüç'ün Avrupa görmüşü. Yani bizde ondan var. Bize kanat forvet gerek yani santrfor oynamasını da bilen çalım da atabilen, kapalı savunmalar arasında ikiye bir yapacak ve en önemlisi 25 metreden öldürücü şutları olan bir kanat gerekiyor ya da merkez orta sahaya gol asist sayısı yüksek 8ler bulunacak ama ozan ve mhy bu sezon kendi kariyer sezonlarını kırdılar böyle bir sezon tekrar etmez kolay kolay.

4-2-3-1 oynasak da bir kanat perotti bir kanat deniz türüç'ün olduğunu hayal ediyorum aman aman... Top stoperde pası gustavo ya, onun pası ozan' a, ozan sağ cizgideki deniz' ı gördü, deniz'den pas isla'ya. Heh işte perotti'den de aynı senaryoyu izleyebiliriz. Arada ikisi de hücum yönünde çalım atabiliyor ama arada işte. Maçta 2 tane görseniz sevinirsiniz yani. Açıkçası bize o pası isla'ya atacak değil topu aldıktan sonra hücumu sürdürecek kanatlar gerek.

He belki orta saha rotasyonunda 8 numara olarak düşünülebilir ki bir dönem orada da oynadı. O zaman geçiş toplarını dağıtır, emre gibi 30-40 metreye oyunu açabilir fakat bu defa da savunması hiç yok neredeyse orada sorun yaşatır.

yabancı sınırlaması olmasaydı denemesini makul görürdüm fakat sayı düşecekken olur denilebilecek noktada değiliz. Hala zar atar durumdayız.
saat 19.00'da başlayacak ve s sport 2'den canlı yayınlanacak olan d grubunun ilk maçı ve liderlik hedefi olan iki takımın mücadelesi. formumuz dalgalı bu ara ama eczacıbaşı maçı öncesi güven tazelemek açısından iyi bir oyun bekliyorum.

bizim tarafta meliha'nın oyunu, gizem'in pasif kalması ve popovic'in bu kadar az pas alması hala gözüme batan kusurlarımız. gizem'in takımı yukarı çeken dominant karakterine ihtiyaç var. bu rolü eda üstlendi yıllardır evet ama gizem de bu konuda cidden iyi. yapacağı 2-3 defans ile gidişatı değiştirebilir. hala game changer özelliğini göremedim hiçbir maçta. biraz daha ağırlığını hissettirmesi lazım. popovic muhtemelen yine az pas alacak ama kazan smaçörlerini blokta çok iyi kesmesi lazım, iyi smaçörleri var ve havaya sokmamak lazım. arina eski takımına karşı oynayacak bu yüzden ekstra iyi oyun bekliyorum. başlarda heyecanı yüzünden hata yapsa da oyuna girecektir.

kazan tarafında rusların diğer yıldız adayı tatiana kadochkina oynuyor. arina'dan daha yırtıcı bir oyuncu ama defans ve manşet yönünden arina'dan kötü. bricio ile manşet alırsa bizim servislere pek dayanamazlar gibime geliyor. iyi servis her maçta olduğu gibi bu maçta da şart. manşetleri bozulursa ve bricio ya da kadochkina oyundan çıkarsa hücumda tıkanabilirler. bu gibi anlarda blokla oynamayı çok seven fabris'i yıldız yapmamamız gerekiyor. özellikle meliha ile eşleştiğinde çok rahat sayı bulur gibime geliyor. dizilimi ayarlamak zor ama fabris'in karşısına arina gelmeli çoğu tur. aynı şey kazan için de geçerli. kadochkina çok iyi blok yapan bir oyuncu, lazareva ve eda'yı mümkün oldukça o bloktan kaçırmak lazım. eda'yı tek ayak yerine üçten deneyebiliriz bazı turlarda.

rakip de iyi servis atıyor biz de. hücumda becerikli oyuncuları var ve biz de hücumda iyiyiz. onlara üstünlük kuracağımız yerler meliha'nın manşeti, naz'ın rakip pasöre üsünlüğü ve bizim ortaların hızı olmalı. bu alanlarda baskın olursak maç bizim olacaktır diye düşünüyorum. eğer oyun kötü manşette topu smaçöre yükseltmeye dönerse maç kafa kafaya gider ve rusları kendi oyun tarzlarında yenmek zor olur. baskın orta performansı ve iyi manşet görmek istiyorum. onları da hızlı oyun oynamaya ve defans yapmaya zorlamalıyız, bu alanda kötüler.
maçı izlesem mi izlemesem mi diye düşünüyordum.
az bi göz atayım tribünlerin nabzı ne durumda dedim.
9 dakika oldu maç başlayalı beinconnect açılmıyor, para verip aldığım.
şimdi ben burada illegal yayını övsem suçlu oluyorum değil mi, hımm..

0-0 devam eden maç.
kariyer gelişimi ve gidişhatı olarak yapılabilecek, ancak oyun karakteri olarak yapılamayacak bir versus'tur.

salih'i 18 yaşındayken bucaspor'da canlı canlı izleyenler bu çocuğun ileride avrupa futbolunu değiştirecek nitelikte bir orta saha oyuncusu olacağı konusunda hemfikirdiler. 1.90 civarı boyu, uzun bacakları, kıvrak bilekleri, belini döndürebilme kabiliyetiyle attığı vücut çalımları, top kontrolü, pas becerisi ve daha birçok teknik meziyetinin yanında top kapma, pas arası yapma gibi defansif refleksleriyle daha o yaşta ışık saçıyordu. Fenerbahçe'ye gelişiyle, mücadele seviyesinin birkaç tık daha sertleştiği bir ortamda buldu kendini. ya kırılıp dökülüp kaybolacak ya da fiziksel direnç ve mental olgunluk elde edip yürüyüp gidecekti. ama o daha gelişimini tamamlayamadan roma'ya transfer oldu. çok yanlış bir kariyer hamlesiydi, zira en gelişime açık zamanlarını yedek kulübesinde geçirdi. futboldan uzaklaştı. yeteneği ölmez tabii ama fiziksel anlamda kat etmesi gereken mesafelerin epey gerisinde kaldı. gerçi, hala genç ve geçen sezon alanya'da gösterdiği çıkış umut verici. devamını getirip getiremeyeceğiyse, büyük bir soru işareti.

ferdi, salih'ten 10-15 cm daha kısa, hollanda ekolü bir 10 numara; yani, esas faaliyet alanı forvet arkası olsa da savunmaya kadar gelip top alır, 2. bölgede pas istasyonu olur, ceza sahası içine doğru koşulardan ziyade, ceza sahası çevresinde kanat oyuncularına pozisyonlar hazırlarken kendini gösterir. fenerbahçe'deki ilk sezonunda merkez orta saha için fiziksel anlamda yetersiz görünürken ikinci sezonuyla birlikte ofansif bir kanata evrilmeye başladı ve üçüncü sezonunda takımın 3. bölgedeki sorun çözen oyuncusu olacak umudunu hepimize aşıladı. lakin, yeni sezonun ilk iki maçında ilk 11 çıkıp 65-70 dk sahada kaldığı halde hiçbir varlık gösteremezken g.saray deplasmanında son 10 dk oyuna girdi, karagümrük maçına yine kulübede maça başlarken ilerleyen dakikalarda erol hoca onun yerine sinan gümüş'ü sahaya atmayı tercih etti...

salih, doğal yetenek olarak ferdi'ye göre çok daha büyük bir potansiyeldi; yeteri kadar kararlılık, devamlılık ve çalışkanlık gösteremediği için olduramadı. ferdi, salih'e göre çok daha kararlı ve kendini geliştirmeye hevesli görünse de aldığı altyapı eğitiminin üstüne koyacağı bir futbol ikliminde top koşturmadığı için, o da salih gibi olduramayanlardan olacak gibi görünüyor. tabii ki, hollanda'ya dönüp, twente, feyenoord, az gibi kendini daha rahat ifade edebileceği bir takımda her şeye yeniden başlar ve yürür giderse de şaşırmamak gerek. hala çok genç ve pırıl pırıl parlayan bir kumaşa sahip.
taraftar futbola ilgi göstermeli, heveslenmeli, şampiyonluk heyecanını hissetmeli ki futbol ekonomisine can vermeye devam etsin. bildiğiniz şeyler işte forma alsın, maça gitsin, maç yayını satın alsın vs vs. bu para kaynağının yolu da büyük takım taraftarlarına çıkıyor. çünkü bizler planlı giden projelere değil, anlık başarılara prim veriyoruz, son haftada kaçan şampiyonluktan sonra küsüyoruz, hatta 2 sene üst üste şampiyon yapan hocaya üçüncü sezon yapamadığında teneke bağlıyoruz.
endüstriyel futbolun yarattığı bu gerçekliğe uefa da kendi yöntemleriyle ayak uyduruyor; şampiyonlar ligi ve avrupa ligi'ni birtakım uygulamalarla iyice elitler ligi'ne döndürmeye çalışıyor: link
bizimkiler de bu durumun türkiye sınırları içinde bir benzerini, türk taraftar profilinin yarattığı para akış şartları sebebiyle, yabancı sınırını daraltarak yapacağını düşünüyor. çünkü şu anki yabancı sınırı sebebiyle son 4-5 yılda süperlig'deki dengeler değişti; anadolu takımları oyuncu transferinde doğru kararlar vererek yavaş yavaş üstünlüğü ele almaya başladı. şampiyonluk yarışına giren takımlara bakalım:
15-16 - beşiktaş ve fenerbahçe
16-17 - beşiktaş ve başakşehir (ite kaka bjk oldu)
17-18 - galatasaray ve fenerbahçe (ite kaka gs oldu)
18-19 - galatasaray ve başakşehir (ite kaka gs)
19-20 - başakşehir ve trabzonspor (ts geride kaldı)
(hele ki şu korona'dan beri seyircisiz maçlar oynanmaya başlayınca kendine büyük diyen takımların sahadaki halini daha da iyi görmeye başladık)
büyük takımlar artık boğulmaya başladı, son viraja birlikte gelemiyorlar, en fazla bir tanesi yarışmaya devam edebiliyor. haliyle taraftar gücü olan sadece bir tane kulüp o sezonki futbol ekonomisine sene boyu can verebiliyor, diğerleri küsüp yarısında çıkıyor. bizim ülkede başarılıysanız yalnız kalmazsınız, başarısız olursanız boktan farkınız yok. bu iş futbola da bu şekilde yansıyor işte.
dolayısıyla; bu yabancı sınırıyla bir 5 sezon daha devam edilirse neler olacağını tahmin etmek zor değil: büyük takım taraftarları, uzun bir süre istikrarlı bir takım izleyemeyecek, yeni yıldız oyuncular göremeyecek, kulüpler yetenekli gençleri elinde tutamayacağı için hevesi kursağında kalacak... haliyle sistemi besleme motivasyonu düşecek. alanya'nın, sivas'ın veya başakşehir'in bu ekonomiye can verecek sayıda taraftara ulaşmasına kaç sene var sizce? 5? 10? bence en az 20, ama "istikrarlı" 20 sene.
düzenin başındakiler, yeniden 2000'li yılları veya 2010'ların ilk yarısını istiyorlar. hatırlarsanız eskiden anadolu takımları arada bir parlayıp yarışa girer, veya tavşan atlet gibi bir süre koşup sonra çekilirdi; 00-01'deki antep, 02-03 gençlerbirliği, 06-07 manisa, 08-09 sivas... fenerbahçe'nin son maçtaki mucizevi puan kaybı olmasa 09-10 bursa'sı da bu kategoriye girecekti. o dönem yabancı sınırlaması yavaş yavaş genişlemişti.
anadolu takımlarının o parlayışları futbol endüstrisine renk getiriyordu, yani arada bir olunca güzel bir şeydi. ama hababam olursa da kötü(!) o yüzden 2010'ların ilk yarısında yabancı sınırı kademeli olarak azaltıldı ve o dönemdeki şampiyonluk yarışları yeniden istenen hale geldi:
10-11 - fenerbahçe ve trabzonspor
11-12 - galatasaray ve fenerbahçe
12-13 - galatasaray ve fenerbahçe
13-14 - fenerbahçe ve galatasaray
14-15 - galatasaray, fenerbahçe, beşiktaş
ffp yüzünden avrupadan men cezası yemeye giden süreç bu dönemde başladı.
o yıllarda yerli oyunculara ödenen bonservis ve yıllık ücretlere bakarsak aslında diğer yanlış yabancı transferlerin yanında çok büyük harcamalar olmadığını da görürüz. yani olay yerli oyuncuların ve onların menajerlerinin zengin edilmesi kadar, yapılan yanlış yabancı transferleri idi.
çünkü yabancı sınırı o dönem yerli oyuncuları değerli kılıp götleri kaldırdığı kadar, sınırlı sayıda bulundurulan yabancıları da aşırı değerli kılıyordu ve onların da götünü aynı şekilde kaldırıyordu. quaresma, meireles, sneijder, podolski... hangisi bu ülkede kaldıkları sürenin tamamında yüzde yüze yakın oynadı? bu durum yabancı sınırı genişledikten sonra da devam etti ve bugüne gelindi. yani mevcut hale, mehmet topuz'lar tarık çamdal'lar kadar van persie'ler falcao'lar babel'ler yüzünden de düşüldü.
şimdi öyle bir duruma gelindi ki; 35 yaşındaki papis cisse bu yaz kendine büyük diyen kulüplerce kapışılacak. 35 diyorum. bu adamı alan takımın taraftarları seneye şampiyonluk bekleyecek. bu adamı satan takım, seneye başka bir oyuncu alacak ve bir-iki sezon içinde büyük(!)ler bu sefer onun için kapışacak.
kısacası: link
durum o kadar vahim işte. hani bu büyük(!) kulüpler arada bir ankara yapıp geliyorlar ya, sonra vergi düzenlemesi/borç ertelemesi cart curt geliyor, bu yabancı sınırı işi de aynı o hesap işte. bundan sonrası artık yeniden bir büyük(!) takımın birkaç seneliğine iyi bir kadro kurması, hegemonya oluşturma sınırına geldiğinde ise önünün kesilip diğer büyük(!)lere yol açacağı yıllar olarak devam edecek...